Cihangir’den bahsetme gereği duydum bu yazımda.
İstanbul’da yaşıyorum malumunuz uzun süreden beri, uzun süre dediğim altı ay
kadar oldu. Altı ay oldu belki ama bu şehir beni ciddi anlamda içine doğru
çekiyor. Daha önceleri pek sevmezdim, çok kalabalık bulurdum ama sonraları
güzel yerlerini keşfedince çok çok bağlandım. Bu yerlerden en çok hoşuma giden,
belki de en çok sevdiğim yer ise Cihangir oldu. Sakin olması, sıcak kanlı
insanları, oyuncular, oyuncu adayları, yazarlar ve benim gibi yazar adayları…
Bunun yanında mütevazi ve retro cafeleri de atlamak olmaz tabi ki. Yolum o
tarafa düştüğünde hep uğradığım bir yerdir Cihangir. Her şey basitmiş gibi
gözükür ama hiç te öyle değildir. Mesela oradaki her insan kitaplardan söz eder
sokakta yürürken bile. Filmlerden, dizilerden söz ederler, festivallerden,
gazetelerden, dergilerden kısacası kültür ve sanattan söz ederler. En
basitinden Firuzağa Kahvesi’nde her tür insan bulabilirsiniz. Genci, yaşlısı,
ünlüsü, sıradan insanı… Sigaralarını yakmış, çaylarını yudumlarken dostları ile
sohbet ederler hararetli bir şekilde. Oyuncu ve yazarları en doğal halleri ile
görmek mümkün olur hep. Sanılanın aksine hepsi sıcakkanlı insanlardır. Ve selam
verdiğiniz takdirde mutlaka onlar da size selam verirler, asla kafalarını
çevirmezler. Çok sevgili oyuncu ve yazar dostlarım vardır Cihangir’de, şimdi
tek tek isimlerini sayamayacağım, çünkü olur da birinin ismini atlarsam hemen
telefonum çalacaktır ve bana sitem edeceklerdir biliyorum. Bunun yanında
oradaki en güzel ya da benim en sevdiğim mekan olan Cafe Firuz’u unutmak olmaz.
Her gittiğimde mutlaka uğrarım. Sahibi ve güler yüzlü çalışanları çok
samimidir. Hoşgeldiniz ve güle gülelerini hiç eksik etmezler. Ne tavsiye
edersin diye sorarsanız da Cafe Firuz’un ‘’Türk Kahvesini, Fas Çayını, Kahvaltı
Tabağını ve Tavuk Schinitzelini’’ tavsiye edebilirim, inanın bana mükemmel
yapıyorlar. Şimdiden özledim bile Cihangir’i …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder